22 Nisan 2016 Cuma

İNSAN HAKLARI AKTÜELİ KONUŞMA METNİ

               İNSAN HAKLARI AKTÜELİ KONUŞMA METNİ



 Öncelikle tüm katılımcıları saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. Bu programın organizasyonunda harcadığı efor ve zaman için Hukuk topluluğu başkanına, yönetimine ve üyelerine ayrı  ayrı teşekkür ediyorum. Aynı zamanda Başkanlığını yaptığım genç liderler topluluğu yönetimine, komisyonlarına ve üyelerine teşekkürü bir borç biliyorum.
                Bu program vesilesi ile Baskılar sonucu insani ihtiyaçlarını karşılayamayan Dünyadaki tüm mağdur ve mazlum insanların biranönce baskılardan kurtularak demokratik ve özgür bir ortamda yaşantılarını devam ettirmelerini, insana insan olduğu için değer veren bir dünya sisteminin oluşmasını diliyorum. İnsanı yaşatki devlet yaşasın şiarıyla hareket eden bir medeniyetin temsilcileri olarak işlenen her türlü insanlık suçunun karşısında olacağımızı, temel hak ve hürriyetlerin hiçbir ortamda kısıtlanmadan en yüksek seviyede yaşanması hususunun takipçisi olacağımızı bir kez daha belirtmek isterim.
                Tarihin en büyük göçlerinden birine şahit olduğumuz şu günlerde sık sık Avrupaya ulaşan Suriyeli sığınmacıların haberlerine rastlıyoruz. Malesefki Bu raslantılar buz dağının yalnızca görünen kısmı. Avrupaya ulaşan Suriyelilerin çatışmadan kaçanların yalnızca %6 sını oluşturmakta. 4 milyon Suriyeli Türkiye, Ürdün ve lübanan gibi komşu ülkelere sığınmış durumda. Ancak bu sayıyı gölgede bırakacak bir sayı daha varki oda suriyede iç göçe maruz kalan 7,6 milyon kişinin varlığı.
Örneğin: 3 yaşında kıyıya vurmuş bir bedenle tüm dünyayı sarsan Aylan Kurdi’nin ailesi önce başkent şam’a sonra halep’e en sonda  kobani’ye göç etmişlerdi

Yunus Emre’nin ilahi bir aşkla söylediği ‘yaradılanı severim, yaradandan ötürü’ sözüyle BM insan hakları evrensel beyannamesi 1. Maddesi ‘’ Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.’’tavsiyesini harmanlayarak insanı insan olduğu için seven, İnsan haklarına, temel hak ve özgürlüklere, fikir ve vicdan hürriyetine saygı duyan bir gençlik topluluğu oluşturmanın amacı içerisinde olduğumuzu yine belirtmek isterim.
                Bu salonda böyle bir programda bu denli yoğun hukukçu katılımının olduğu bir ortamda İnsan hakları üzerine bir konuşma gerçekleştirme isteğinin amacı; insan haklarının yalnızca hukuki bir terim olmadığını, evrensel bir kavram olduğunu her kesimden insanın bu kavramı tartışabileceğini aktarabilmekti.

                Katılımınız için topluluğum adına teşekkür ediyor, bu tarz programların artarak devam etmesi temennisi ile sözü sunucumuza bırakıyorum. 

ÜNİVERSİTELERDEKİ DURUM İÇİN DEĞERLENDİRME-1

A.    Kültüre, Medeniyete, devlete cephe almış kesim için neden üniversite?

Bu cenah için üniversiteler önemlidir çünkü; ciddi bir insan kaynağına hitap etme olanağı vardır. Akademik eğitimde sağlıklı işleyen bir denetim makanizmasının olmayışıyla birlikte ders ortamlarında ipler tamamen Akademisyenin ellerine verilmiştir. Bu durumu değerlendiren kesim akademik teşkilata ciddi ölçüde sahip olmuştur. Bununla birlikte yeni açılan akademik kadroların belirlenmesinde söz sahibi olan akademik kurullar  için belirleyici kesim halini almışlardır. Bu cenah için sistem çok güzel kurulmuş; tek tip, isyankar, anarşist duyguları ön plana çıkmış, aykırılığı özgürlüğün şiarı zanneden bir nesil yetiştirme amacına sahiptir. Bu amaçla akademik eğitim almak isteyen öğrencilerin adeta bir mekanizmadan geçirilerek ( Tespit kısmında bahsedildiği üzere) kendileri için ‘ideal genç’ profili oluşturmak istemektedirler. Bunun dışında üniversiteler ciddi imkanları bünyesinde barındıran önemli bir istihdam alanıdır. Bu nedenle üniversitelere olan ilgileri dahada artmaktadır.

Tarihi çok iyi okuyan bu kesim başkaldırıların, isyanların, devrimlerin, darbelerin gençliğin harekete geçmesiyle ortaya çıktığının bilincinde olarak üniversitelere ve üniversite gençliğine önem vermektedirler. Aykırı düşüncelerin ‘’fikir hürriyeti’’ kılıfında öğrencilere sunulması, kültür ve medeniyetimizle ilgisi olmayan aykırılıkları gençliğin düşkünü olduğu özgürlüğün şiarı şeklinde lanse etmeleri gözlemlenmektedir.

ÜNİVERSİTELERDEKİ DURUM İÇİN DEĞERLENDİRME

ÜNİVERSİTELERDEKİ DURUM İÇİN DEĞERLENDİRME 
TESPİT
Üniversiteler maalesef ki bazı grupların kurtarılmış bölge ilan edebildiği, rahatça her fikrin (illegal yapılanmaların, yasadışı örgütlerin) propagandasının yapıldığı ve yapılan her propagandanın taraftar bulabildiği zengin bir insan kaynağı haline bürünmüştür. Akademik eğitim alabilmek için ülkenin farklı yerlerinden gelen öğrencilerin oluşu her türden kültüre ev sahipliği yapması nedeniyle kozmopolitik bir havada olması gereken üniversiteler bazı grupların hatta terör örgütlerinin baskı ve tehditleri karşısında susan ve sisteme ayak uydurmak mecburiyetinde kalan öğrencilerin ortaya çıkışıyla birlikte asıl amacından sapan, bilim üretmekten uzaklaşan, siyasi şovların ve devlete meydan okumaların gerçekleştiği kurumlara dönüşmektedir. Üniversitelerde gerçekleşenler elbette ki bunlarla sınırlı değildir. Anadolunun farklı yerlerinden eğitim alabilmek için üniversitelere gelen öğrencilerin sağlam ve aile terbiyesiyle oluşmuş ahlaklarını yozlaştırmak için hertürlü girişim ortaya konulmakta. Toplumda mevzuu bahis dahi edilemeyecek konuların üniversitenin bir geleneği haline getirilerek Kadim medeniyetimizin öğretileriyle ahlakını ahlaklandıran Anadolunun çocukları maalesef nefsiyle başbaşa bırakılmakta ve nefsinin galip gelebilmesi için her türlü çaba sarfedilmektedir.
Akademik eğitim sonunda toplumdaki öğretilerin ‘’gerici, yobaz, gelenekçi’’ olduğunu düşünen ve bunu dile getirmekten korkmayan bir bireyin ortaya çıkışı kaçınılmazdır. Bu durum yıllardır böyle olmuş, Akademik eğitim alabilmek için çaba sarfeden insanlar eğitimleri sonunda ‘’Aydın’’ olarak tabir edilen kesime kendilerini angaje ederek toplumdan kopma noktasına gelmektedirler.
Üniversitelerde gerçekleşen bu olaylar içerisinde terör örgütü propagandasına ayrı bir parantez açmak ve çok iyi analiz etmek gereklidir. Türkiye’nin başkenti Ankara’da Türkiye’nin en büyük akademik kurumları arasında ilk sıralarda yer alan üniversitelerde dahi devletin varlığını hissetmekte güçlük çeken, devlete meydan okumaların açıkça yapıldığını gören, bu meydan okumaların cezasız kalmasına hatta ödüllendirilmesine şahit olan öğrencilerden milletin tarihi ve istikbali için var olan devlete saygı duymalarını, millete, tarihe ve istikbale saygılı olarak büyümelerini, zamanı geldiğinde bu milleti muassır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmak için inisiyatif almalarını beklemek hayal olacaktır. Akademisyenlerin bu propagandalara destek olması, idari soruşturmalarda öğrencilerin arkasında durarak devlete meydan okuyanların sırtını sıvazlamaları hatta zamanı geldiğinde devlete açıkça meydan okuduklarını görmezden gelemeyiz. 1100 akademisyenin yayınladıkları bildiriyle Türkiye Devletinin en meşru hakkı olan terörle mücadelesi karşısında takındıkları tavır bunun bir göstergesidir. Bu bildirinin basına yansıması nedeniyle kamuoyunu meşgul ettiğini belirtmek isterim. Basına yansımayan ancak devlete meydan okumak için fırsat kollayan nice akademisyenin imzalarıyla güçlenmiş makaleler, bildiriler mevcuttur. 

Başkanlık Ve Yarı-Başkanlık Sistemi; Türkiye’de Uygulanabilirliği Tartışmaları


Beceren, ErtanKalağan, Gökhan
 
Ülkemizde şüphesiz zaman zaman rejim krizleri yaşanmaktadır. Bunun en güzel kanıtı son 70 yılda 3 tane anayasa değiştirmemizdir. Buradan rejimde meydana gelen dalgalanmaları da anlayabiliriz. İkide bir anayasa yazan, değiştiren Türkiye sıklıkla sistem değiştirme moduna girmektedir. Aceleyle yapılan böyle bir değişiklik, sistemi siyasi istikrarsızlığa sürükler. Sistem değiştirirken önemli olan sistemin sadece hukuki mekanizmalarını değil mantığını da bilmemiz gerekir. Siyasi sistemler toplum yapısına nüfuz edici bir güçtür bu unutulmamalıdır. Yeni siyasi sistem toplumsal ilişkileri düzenlerken sosyo-politik hayatı şekillendirirken, sistemi önerenlerin tahmin edemedikleri sonuçlara da ulaşabilir, bu beklenmeyen sonuçlar toplumun iç ve dışuyumunu bozup, dağılmayı hızlandırabilir. Bu bakımdan Fransa’da siyasi istikrarsızlığa son veren, yeniden rejimi tesis ederek, demokratik süreç içerisinde niteliğini koruyan bu sistemi kabul etmeden önce, bazı yapısal özellikleri de göz önünde bulundurmamız gerekir.Aksi takdirde, sistem siyasi istikrarsızlığa sürüklenerek, sonuçta da ekonomik kriz kaçınılmaz olacaktır.
 
ALEVİLİK VE YENİ ANAYASA (ANAYASAL PERSPEKTİF)

ÖZET
Günümüzde sadece Türkiye’de değil, dünyanın belirli ülkelerinde de kendisini hissettiren önemli sorun alanlarından birisi de Aleviliktir. Konunun iyice anlaşılabilmesi için doğru kaynaklara inilmesi ve bunların nesnel olarak analiz edilmesi gerekmektedir. Konumuz, bu yazıda iki bölüm halinde ele alınmıştır. Birinci bölümde konunun anayasal açıdan gerçek boyutu ve geçirdiği süreç analiz edilmeye çalışılmış, ilgili kavramlar ve çeşitleri belirtildikten sonra, konunun köşe taşı olan Hz. Ali’nin Devlet Başkanı (Halife) olması nedeniyle dönemin seçim sistemi irdelenmiş, ardından Şii, Harici ve Sünni mezhepleri analiz edilmiştir. Bu üç mezhebin, seçim sistemi konusundaki görüşleri konumuz açısından son derece önem arzetmektedir. İran, Irak ve Azerbaycan’da daha kalabalık olan Caferilik ve Yemen’de daha yoğun olarak yaşayan Zeydilik grupları ile Mısır’da bir devlet kurmuş bulunan Fatımiler konumuz bağlamında analiz edilmiş, bu mezheplerin sünnilikten farklı yönleri saptanmaya çalışılmıştır. Birinci bölümde, tarihsel dönemler itibariyle de konu aydınlatılmaya çalışılmış, Emeviler ve Abbasiler döneminde Şiiliğin yapısı karşılaştırmalı olarak saptanmaya çalışılmış, Osmanlılar dönemi ve Anadolu Aleviliği ile konu noktalanmıştır. İkinci bölümde yeni anayasa taslaklarında ve çalışmalarında Alevilik ve Diyanet İşleri Başkanlığı konusundaki görüşler incelenmiştir. Alevilik konusunda yeni anayasada nelerin yapılabileceği tartışılmaya değer bir konudur.


Prof. Dr. Hasan Tahsin FENDOGLU